2. Dönem: Kronik Hastalıklar ve Yenilikçi Tedaviler

Dil: Türkçe
Tarihler: 8 – 20 Ağustos 2021

Kişiselleştirilmiş İlaç Mümkün Mü? Aşı ile Mi İlaç ile Mi Tedavi?

Genetik ve moleküler biyoloji alanındaki ilerlemeler birçok genetik ve epigenetik faktörün işin içine karıştığı kanser ve diyabet gibi kompleks hastalıkların oluşumu ve seyri hakkında önceki bilgilerimizin büyük ölçüde değişmesine yol açtı. Artık uzun süre içinde gelişen (kronik) hastalıkların hastadan hastaya farklı evrimsel dönüşümler gerçekleştirdiğini, hastalığın başlangıcı ile sonlanışı arasında hücresel düzeyde adeta bir evrim gerçekleştiğini biliyor ve bunları ince ayarlarla değiştirebilmenin yollarını arıyoruz. Klasik ilaçlar daha çok vücuttaki bazı enzimler ya da hücreler arası sinyal moleküllerini aktive ya da bloke eden küçük kimyasal moleküller iken, protein kimyasındaki ilerlemeler ve gen edisyonu gibi genetik mühendislik araçları daha önce hedefleyemediğimiz hücresel ve metabolik süreçler üzerinde etki gösterebilecek yeni ilaçlar ve tedavi yöntemlerine kapı açıyor. Bunlar arasında bağışıklık sisteminin tümör hücrelerini bulup yok etmesini amaçlayan “aşı benzeri” immünoterapi yöntemleri ile bazı genlerin seçici olarak baskılanması yöntemleri var. İmmünoterapi, bir antijen ile tümör hücrelerini işaretleyerek, bağışıklık sisteminin tümör hücresini vücuda yabancı bir hücre gibi algılamasını sağlıyor. Bu şekilde bağışıklık hücreleri kanserli hücrelere saldırarak onları yok ediyor. Kanser dışında bu tip deneysel aşılar bağışıklık sistemini regüle ederek başka hastalıkların tedavisinde de kullanılabilirler. Tüm bu cesaret verici gelişmeler giderek hastaya özgü “kişisel” ilaçların geliştirilmesi fikrine büyük bir ivme katıyor. Bu tip yeni ilaçlar etki yerlerine ulaşmak ve hücre içine girebilmek için yine yüksek teknoloji ürünü taşıyıcı sistemler ve özel tıbbi cihazlara da gereksinim duyuyor. Bu geliştirilen teknolojiler sayesinde Covid-19 pandemisinde daha önce rastlanmadık kadar kısa sürede aşı geliştirilmesi ve büyük miktarlarda üretilebilmesi de mümkün oldu. Ancak, diğer taraftan bu tedaviler kaçınılmaz olarak hastaların kendi bütçeleriyle karşılayamayacağı kadar pahalı ve sağlık sistemi üzerine büyük bir yük getirme potansiyeline sahip. Bu tedavi yöntemlerine ihtiyaç duyan tüm hastaların erişebilir olması da şüphesiz önemli bir hedef.

S. Hakan Orer Prof. Dr. Farmakoloji
Geçmişten Geleceğe Bilimin Ateroskleroz ile Savaşı

Tıbbın son 50 yıldaki en önemli başarılarından biri, tüm dünyada kalp-damar hastalıkları ve kalp hastalıklarına bağlı ölüm oranlarındaki azalmadır. Bu başarı geçtiğimiz yüzyılda kalp-damar hastalıklarına yol açan nedenlerin anlaşılması ile başlamış, risk faktörleri ile mücadele, hastalıkların tanı ve tedavi yöntemlerinin araştırılması ve kanıta dayalı tedavi stratejilerinin hekimlerin klinik uygulamalarına aktarılması ile devam etmiştir. Yaşam süresinin uzadığı ve yaşlı nüfusun giderek arttığı günümüz toplumlarında, yalnızca yaşam süresini uzatmak değil, aynı zamanda özellikle yaşlı bireylerin yaşam kalitesini iyileştirmek de büyük önem kazanmıştır. Bu doğrultuda teknoloji ve tıbbın iş birliği ön plana çıkmış, hekimlerin yanı sıra genetik bilimciler, medikal mühendisler, bilgisayar mühendisleri, elektronik mühendisleri gibi birçok farklı disiplinin hastaların tanı ve tedavisine katıldığı bir döneme girilmiştir. Bu sürecin en iyi örneklerinden biri, kalp damar hastalıklarının başlıca nedeni olan ateroskleroz, halk dilinde “damar sertleşmesi”, ile bilim insanlarının 200 yıldır verdiği savaştır. Doğumdan itibaren oluşmaya başlayan, genetik ve çevresel risk faktörlerinin etkisi ile yaşam boyu sinsice ilerleyen ateroskleroz, erişkin toplumun başlıca ölüm nedenidir. Ateroskleroz ile savaşta birçok başarı elde edilmişse de kesin bir zafer için kat edilmesi gereken uzun bir yol vardır. Genetik ve moleküler biyobelirteçler, sağlıklı yaşam alışkanlıklarını edinmeyi ve sürdürmeyi sağlayacak sensör teknolojileri, yapay zeka uygulamaları, oluşmuş aterosklerotik plakları geriletecek genetik mühendisliği ve biyomühendislik uygulamaları ve yeni teknolojilerle üretilmiş ilaçları kapsayan bireyselleştirilmiş tıp yaklaşımı, ateroskleroz ile savaşta yakın gelecek için umut vadetmektedir.

Dilek Ural Prof. Dr. Kardiyoloji
Kronik Hastalıklarda In Vitro Modellemeler ve Translasyonel Yaklaşımlar

Tüm hastalıklar vücuttaki hücrelerin, dokuların ve organların normal fizyolojik yapı ve işlevlerinin bozulması nedeniyle olur.  Kronik hastalıklarda da hücrelerin, hücrelerin arasında yer alan hücre dışı matriksin ve temel olarak bu yapılardan oluşan dokuların ve organların işleyişindeki bozukluklar hastalık sürecini belirler. Hastalıkların insan vücudu üzerindeki etkileri hakkında yapılan bilimsel araştırmaların en temel amaçları hastalığı tanımlamak, hastalığa sebep olan patolojiyi tanımlamak, tedavi yöntemlerini oluşturmak, oluşturulan tedavinin etkinliğini kanıtlamak ve bu hastalığın olmasını engellemenin yollarını aramak ve bulmaktır. Bu hedeflere ulaşmak için hastalıkların ve olası tedavilerin etkileri önce in vitro (vücut dışı) ortamlarda araştırılmaktadır. Bu amaçla sağlıklı ve hasta hücrelerin farklı patolojik koşullardaki davranışları, hücreler arasındaki ilişkiler ve hücrede moleküler seviyedeki değişikler laboratuvar koşullarında, örneğin hücre kültüründe incelenmektedir. Hücre kültürü dokulardan enzimatik ve mekanik yollarla elde edilen hücrelerin kültür kaplarında büyütülmesi ve çoğaltılmasını temel alan bir laboratuvar yaklaşımıdır. Kültür ortamlarında hücrelerin normalde içinde bulundukları fizyolojik veya  patolojik koşullar sağlanmaya çalışılarak hastalıkların etkileri in vitro olarak gösterilebilir. Bu basamak hastalıkların patofizyolojisinin anlaşılmasında ilk basamaktır ve hastalık ortamını taklit eden iki ve üç boyutlu modeller olası tedavilerin de denenmesine olanak tanır. Laboratuvar ortamında başlayan bu temel araştırmaların sonuçlarının klinik tanı ve tedavilere yansıması  ise translasyonel yaklaşımların temelini oluşturmaktadır. Kronik bir hastalığının bulgularını ve hastalığın seyrini hastalarda görmek mümkünken, hastalığın nedenini ortaya koyabilmek ancak hücrelerde normal işlevin hangi mekanizmalarla değiştiğini göstererek mümkündür. Bu dersin ana hedefi farklı kronik hastalıklarda temel laboratuvar araştırmalarındaki yaklaşımı tanımlamak ve bu araştırmalardan elde edilen sonuçların hastalıkların tanı ve tedavisinde kullanımındaki uygulamaları tanıtmaktır.

Serçin Karahüseyinoğlu Dr. Öğr. Üyesi Histoloji ve Embriyoloji
İmmün Sistem Nedir?

İmmün sistem nedir, nasıl çalışır?

İmmünoloji, bağışıklık sistemini inceleyen tıp ve biyolojik bilimlerin önemli bir dalıdır. Bağışıklık sistemi, immün sistem çeşitli savunma mekanizmaları sayesinde bizi enfeksiyonlardan korurken, gerektiği gibi çalışmadığında otoimmünite, alerji ve kanser gibi hastalıklara neden olabilmektedir. Bağışıklık sistemi, vücudumuzu korumak için birlikte çalışan birçok hücre ve molekülden oluşmaktadır. Patojen dediğimiz bakteri virüs ve mantarlar gibi mikroplar karşı yeni aşı geliştirmesinin yanında alerji ve kanserlere karşı da aşı geliştirilmektedir. Pek çok tıbbi ilerlemeden daha fazla hayat kurtarıcı etkiye sahip olan aşılama, bağışıklık sisteminin önemini ortaya koymaktadır. Güvenli organ nakillerinin yapılması da immünolojinin önemli alanlarından birisidir. İmmünoloji alanında yapılan araştırmalar ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte bilgi ve becerilerimizin artması, hastalıklara karşı yeni teşhis ve tedavi stratejiler geliştirmemizi sağlarken aynı zamanda uygulanan tedaviyi takip edebilimemize de olanak verir. Günümüzün en önemli sağlık sorunlarından biri olan kansere karşı geliştirilen immünoterapide buna örnek olarak verilebilir. İmmünoloji, modern antikor tedavilerinin, hücresel tedavilerin, küçük moleküllü ilaçların, aşıların ve ‘biyolojik ajanların’ (terapötik biyomoleküller) ve immünolojik/antikor temelli tanıda kullanılan yöntemlerin geliştirilmesine katkıda bulunduğu için yaşam bilimleri endüstrisi için de önemli bir alandır.

 

Otoimmünite nedir? Otoimmün endokrin hastalıklar nelerdir?

İmmün sistem, bizi yabancı mikroplardan korurken kendi molekül ve hücrelerinimizi ayırt eder ve onlara zarar vermez. Kendinden olanı olmayandan ayırt etmek immün sistemin temel işlevlerindendir. İmmün sistem hücreleri gelişirlerken kendinden olanı tanıyabilecek ve immün cevap geliştirebilecek olanlar ortandan kaldırılmaya çalışılır. Ancak bazen bu hücreler hayatta kalabilir, hatalı olarak kendi vücut hücre ve moleküllerimize yanıt verebilir. Bu duruma otoimmünite, buna bağlı gelişen hastalığa otoimmün hastalık denir. Örneğin tip 1 diyabet otoimmün endokrin bir hastalıktır.

Yıldız Tütüncü Doç. Dr. İmmünoloji
Otoimmün Nörolojik Hastalıklar

Bu derste multipl skleroz ve diğer otoimmün nörolojik hastalıkların klinik özellikleri, hastalık mekanizmaları ve bu hastalıklarla ilgili araştırma yöntemleri tartışılacaktır.

Atay Vural Doç. Dr. Nöroloji
Laboratuvardan Kliniğe Nörolojide Araştırma Teknikleri

Bu derste multipl skleroz ve diğer otoimmün nörolojik hastalıkların klinik özellikleri, hastalık mekanizmaları ve bu hastalıklarla ilgili araştırma yöntemleri tartışılacaktır.

Atay Vural Doç. Dr. Nöroloji
Endokrin Sistem ve Hormonlarımız Yaşamımızı Nasıl Etkiliyor?

Endokrin sistem ve hormonlarımız yaşamımızı nasıl etkiliyor? Hipofiz bezimiz, tiroid bezimiz, paratrioid bezlerimiz, pankreasımız, böbrek üstü bezlerimiz, gonadlarımızın çalışmasında düzensizlik olduğunda nelere yol açıyorlar? Size, endokrin sistemimize küçük bir pencere açarak yaşamımızdan örneklerle de destekleyerek anlatmayı hedefliyoruz.

Oğuzhan Deyneli Prof. Dr. Endokrinoloji ve Metabolizma
Çocuklarda Diyabet

Diyabet, halk arasında daha çok erişkinlerin bir sağlık sorunu olarak bilinmekle beraber çocuklarda da görülmektedir. Çocuklarda, %95-98 oranında pankreas beta hücre zedelenmesine ve dolayısıyla insülin eksikliğine bağlı Tip 1 diyabet görülmektedir. Günümüzde Tip 1 diyabeti önlemek mümkün olmadığı gibi iyileştirmek de mümkün değildir. Bu nedenle Tip 1 diyabetli çocukların sağlıklı yaşamaları için tanı anından başlayarak ömür boyu glukoz değerlerinin izlenmesi ve mümkün olan en fizyolojik şekilde insülin hormonunun yerine konması gerekir. Ülkemizde 18 yaş altında 20.000 civarında Tip 1 diyabetli çocuk olduğu bilinmektedir.Diyabetli olmayan kişilerde, pankreas beta hücreleri an be an kan glukoz düzeyini izlemekte ve buna göre uygun hız ve miktarda insülin salgılamaktadır. Bu sayede insanlarda açlık glukozu 70-100 mg/dl, tokluk glukozu ise 70-140 mg arasında tutulmaktadır. Bunun ötesinde vücudumuzda enerji kaynağı olarak kullanılan glukozun hücre içine girişi de insülin hormonu ile sağlanmaktadır. Tip 1 diyabetli çocuklarda, beta hücrelerinin bu fonksiyonlarının, küçük çocuklarda tamamen aileleri tarafından, büyük çocuklarda ise aile desteği ile kendileri tarafından yerine getirilmesi gerekir. Bu derste çocuklarda en sık görülen diyabet türü olan Tip 1 diyabet bütün yönleriyle anlatılacaktır.

Şükrü Hatun Prof. Dr. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Diyabette Görüntüleme

Diyabet (şeker hastalığı) kan şekeri yüksekliği ile bilinen yaygın bir halk sağlığı problemidir. Özellikle çocukluk çağından itibaren başlayan obezite ve fiziksel hareketsizlik, diyabetin sıklığını artırmaktadır. Gelecek nesillerde muhtemelen uzun süreli diyabete bağlı hastalıklara daha çok rastlanacaktır. Diyabet hemen hemen her organı etkileyebilir. Bu hastalığı karakterize eden kan şekeri yüksekliği, radyolojik olarak açıkça görülememektedir, ancak diyabetin yol açtığı hastalıklar sıklıkla radyolojik olarak tespit edilebilir. Damarsal hastalıklar, kalpte beslenme bozukluklarına bağlı hastalıklar, inme, bacak ve ayaklardaki yumuşak doku yaraları, eklem hastalıkları ve böbrek hastalıkları görüntüleme yöntemleri ile değerlendirilebilir. Bu derste diyabet ve uzun süreli diyabete bağlı gelişen hastalıkların görüntüleme yöntemleri ile değerlendirilmesi anlatılacaktır.

Afak Durur Karakaya Doç. Dr. Radyoloji
Diyabette Ayak Sorunları ve Korunma

Diyabet, kan şekeri metabolizmasının bütün sistemlerde bozulduğu ve tamamında çeşitli komplikasyonlara yol açan önemli bir sağlık problemidir. Ortaya çıkardığı komplikasyonlar bireylere ve ailelerine ciddi bir sağlık yükü getirmenin ötesinde tüm toplumu etkileyen sosyal ve ekonomik yükler de oluşturmaktadır. Bu sorunların bazıları kas ve iskelet sistemini, yani hareket sistemimizi etkilemektedir. Kan şekeri düzeni bozulduğunda en başta etkilenen yapılar arasında damarlar ve sinirler yer almaktadır. Bu dokular fonksiyonlarını göremediğinde uzuvlarımızın koruyucu duyuları ve beslenmesi bozulur. Bu iki durum “diyabetik ayak” adı verilen önemli bir sağlık problemini ortaya çıkarmaktadır. Duyusu bozulmuş, yeterince beslenmeyen ve metobolik olarak iyileşme becerisini kaybeden bir ayak kolaylıkla enfeksiyon, kapanmayan yaralar, gangren ve en sonunda yaşamı tehdit edecek problemler ortaya çıkarabilmektedir. Diyabetik ayak sorunları her aşamasında sağlık sistemleri üzerine önemli ekonomik yükler getirmektedir ve ciddi sosyal sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Diyabetik ayakta temel tedavi yaklaşımı hiç yara açılmamasını sağlamaktır. Bu nedenle her bilinçli diyabet hastası ayak bakımı ve olası sorunları üzerine temel bilgilere sahip olmalıdır.

İlker Eren Doç. Dr. Ortopedi ve Travmatoloji
Radyasyon ve Görüntülemede Kullanımı

Radyasyon enerjinin hareket halindeki formudur ve doğanın bir parçasıdır. Radyasyon kaynaklarını doğal ve yapay kaynaklar olarak sınıflandırabiliriz. Maruz kaldığımız radyasyonun %88’i doğal kaynaklardan oluşur. Güneş en çok bilinen doğal radyasyon kaynağıdır. Toplumun karşılaştığı radyasyonun yaklaşık %20’si yapay radyasyon kaynaklarından olur. Bunlar tıbbi kaynaklar, elektromantetik cihazlardan salınan radyasyon ve nükleer enerjide kullanılan radyasyondur. Tıbbi olarak en çok X-ışınlarından faydalanılır. X-ışınları tıbbi görüntüleme pratiklerinde direkt grafi, mamografi, floroskopi, tomografi ve girişimsel işlemlerde kullanılmaktadır. X-ışınları yüksek enerjili elektronların yavaşlatılması veya atomların iç yörüngelerindeki elektron geçişleri ile meydana gelen elektromanyetik dalgalardır. Bu özellikleri nedeni ile temas ettikleri dokularda iyonizasyon ve serbest oksijen radikalleri oluştururlar. Hastalıkların teşhisinde ve tedavisinde rutin uygulamalarda sıklıkla hekime ve hastaya fayda sağlamakla birilikte yüksek dozlarda geçici ve kalıcı hastalıklara neden olabilir ve bazı sonuçlar alınan radyasyon miktarından bağımsızdır. Bu derste radyasyonun görüntüleme yöntemlerinde güvenli kullanımı anlatılacaktır.

Afak Durur Karakaya Doç. Dr. Radyoloji
Çocuk ve Ergende Sık Görülen Kronik Psikiyatrik Hastalıklar ve Psikiyatri Yenilikçi Uygulamalar ve Terapi Yöntemleri

Dünya Sağlık Örgütünün tanımına göre sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir. Modern tıpta her ne kadar beden sağlığı ön planda gibi görünse de ruhsal ve sosyal iyilik hali kuşkusuz sağlık için gereklidir. Birçok ruhsal kronik hastalığın başlangıç yaşının çocukluk ve ergenlik döneminde olduğu bilinmektedir. Bunlardan başlıcaları Otizm Spektrum Bozuklukları, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, Tik Bozuklukları, Duygu Durum Bozuklukları ve Kaygı Bozukluklarıdır. Toplumda oldukça sık görülen bu kronik psikiyatrik hastalıkların erken dönemde tanısı ve uygun tedavisi kilit önem taşımaktadır. Psikiyatride tedaviler de tıpkı tam sağlığın tanımında olduğu gibi biyopsikososyal bir zeminde uygulanmaktadır. Bu tedavi protokolleri de gün geçtikçe ilerleyen teknoloji ve yeni gelişmelerden faydalanmaktadır. İlaç geliştirme çalışmalarından, transkraniyal manyetik uygulamalara, sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik ile entegre edilmiş psikoterapi modalitelerinden yapay zeka modellerine geniş bir yelpazede gelişmeye devam etmektedir.

Tuba Mutluer Dr. Öğr. Üyesi Psikiyatri
İlacın Yolculuğu

İlaç (drug, medicine, medication), hastalıkların önlenmesi, tanısının konulması ve tedavisinin yapılması ya da fizyolojik olayların düzenlenmesi amacıyla ve kişinin yararı için kullanılmak üzere yetkili kurumlar tarafından onaylanarak ruhsatlandırılmış, standart miktarda aktif madde içeren ve biyolojik etkinliği olan, doğal, yapay ya da yarı yapay olarak hazırlanmış saf bir kimyasal madde ya da ona eşdeğer olan bitkisel ya da hayvansal kaynaklı bir karışımdır. Farmakoloji, ilaç ve biyolojik sistemler arasındaki ilişki, ilaçların etkileri, etki mekanizmaları ve tedavide kullanımlarını inceleyen bilim dalıdır. İlaç geliştirme süreci 10-15 yılı bulan uzun ve yüksek maliyetli süreçlerdir. Aday ilaç molekülünün klinik öncesi (pre-klinik) araştırmalar ile başlayan yolculuğu insanlarda yapılan randomize klinik araştırmalarla (faz-I,II,III,IV klinik araştrımalar) devam eder. Yetkili sağlık otoriteleri tarafından tüm veriler değerlendirilip etkililik ve güvenlilik uygun bulursa ruhsatlandırılarak onaylanıp insan sağlığı için kullanıma sunulur. Belki de aslında ilacın yolculuğu gerçek hayatta işte bu noktada başlar: Gerek farmakoepidemiyolojik çalışmalar, yani sağlık otoriteleri tarafından ruhsat verilerek onaylanmış ve insan sağlığı için kullanıma sunulmuş ilaçların kullanımları, etkililikleri ve güvenlilikleri (yan etkileri) büyük popülasyonlar üzerinde akılcıl ilaç kullanımı ilkelerinin ve uygun maliyetli olacak biçimde, dolayısıyla sağlık ile ilgili sonlanımların daha da iyileştirilmesini hedef alacak şekilde çalışılarak yapılan araştırmalar, gerekse farmakovijilans uygulamaları, yani ilaç yan etkilerinin ve ilaca ait sorunların belirlenmesi, değerlendirilmesi, anlaşılması ve önlenmesine yönelik yapılan bilimsel çalışmalar ve aktiviteler ile ilacın gerçek yaşamdaki yolculuğu devam eder. Akılcıl ilaç kullanımı (AİK) uygulamaları ile ilaçların, ilaç sağlayıcılar ve hastalar tarafından “iyi kalitede”, yani uygun, düzgün ve tedaviye uyunçlu biçimde temini, sunumu ve kullanılmaları sağlanmaya çalışılır. Böylece ilaçların fazla ya da az kullanımının ve hastanın tedaviye uyumsuzluğunun ortadan kaldırılması ile birlikte tedavinin sürdürülebilirliği bakımından ilacın hem bireysel ölçekte hem de toplumsal ölçekte uygun maliyette kullanılması sağlanmaya çalışılır.

Sinem Ezgi Gülmez Prof. Dr. Farmakoloji

Ders Programı

1. Hafta

9 Ağustos 10 Ağustos 11 Ağustos 12 Ağustos 13 Ağustos
10:00-10:50 Ders 1 (Yakın zamanda açıklanacaktır) Ders Dışı Etkinlikler Kronik Hastalıklarda in vitro Modellemeler ve Translasyonel Yaklaşımlar” Ders Dışı Etkinlikler Ders Dışı Etkinlikler
10:50-11:10 Mola Mola
11:10-12:00 Ders 1 (Yakın zamanda açıklanacaktır) Kronik Hastalıklarda in vitro Modellemeler ve Translasyonel Yaklaşımlar”
12:00-13:00 Mola Mola
13:00-13:50 Kişiselleştirilmiş İlaç mümkün mü? Geçmişten Geleceğe Bilimin Ateroskleroz ile Savaşı İmmün Sistem Nedir? Otoimmün nörolojik hastalıklar ve Laboratuvardan Kliniğe Nörolojide Araştırma Teknikleri
13:50-14:10 Mola Mola Mola Mola
14:10-15:00 Kişiselleştirilmiş İlaç mümkün mü? Geçmişten Geleceğe Bilimin Ateroskleroz ile Savaşı İmmün Sistem Nedir? Otoimmün nörolojik hastalıklar ve Laboratuvardan Kliniğe Nörolojide Araştırma Teknikleri
15:00-16:00 Mola Mola Mola Mola
16:00-17:00 Ders Dışı Etkinlikler Ders Dışı Etkinlikler Ders Dışı Etkinlikler Ders Dışı Etkinlikler

2. Hafta

16 Ağustos 17 Ağustos 18 Ağustos 19 Ağustos 20 Ağustos
10:00-10:50 Endokrin sistem ve hormonlarımız yaşamımızı nasıl etkiliyor? Ders Dışı Etkinlikler Radyasyon ve Görüntülemede Kullanımı Ders Dışı Etkinlikler Ders Dışı Etkinlikler
10:50-11:10 Mola Mola
11:10-12:00 Endokrin sistem ve hormonlarımız yaşamımızı nasıl etkiliyor? Radyasyon ve Görüntülemede Kullanımı
12:00-13:00 Mola Mola
13:00-13:50 Çocuklarda Diyabet Diyabette Kas-İskelet Sistemi Sorunları ve Korunma Çocuk ve Ergende Sık Görülen Kronik Psikiyatrik Hastalıklar ve Psikiyatri Yenilikçi Uygulamalar ve Terapi Yöntemleri İlacın Yolculuğu
13:50-14:10 Mola Mola Mola Mola
14:10-15:00 Diyabette Obezite Görüntüleme Diyabette Kas-İskelet Sistemi Sorunları ve Korunma Çocuk ve Ergende Sık Görülen Kronik Psikiyatrik Hastalıklar ve Psikiyatri Yenilikçi Uygulamalar ve Terapi Yöntemleri İlacın Yolculuğu
15:00-16:00 Mola Mola Mola Mola
16:00-17:00 Ders Dışı Etkinlikler Ders Dışı Etkinlikler Ders Dışı Etkinlikler Ders Dışı Etkinlikler

Bu programda değişiklik yapılabileceğini lütfen dikkate alınız.